-- Yaşam, Yazılar

Dilencilere para vermeli miyiz vermemeli miyiz?

Ne zaman bir dilenciyle göz göze gelsem hayatı sorgulatır bana. En çokta küçük çocuklar… Tam oyun oynama çağındayken, çıplak ayaklarıyla sıcak kaldırımlarda yürüyerek insanlardan para istemek onlar için ne kadar eğlenceli olabilir ki? Böyle başlayan bir çocuklukla nasıl sağlıklı bir gelecek inşa edilebilir ki? Öte yandan ihtiyacı olmadan dilenen, çocuklarını dilendiren ve sakat taklidi yapanları düşündükçe de bir anda vazgeçiyorum yardım etmekten. Peki nereden anlayacağız hangisinin gerçekten ihtiyacı olduğunu, hangisinin bizi kandırmaya çalıştığını?

Bir dilenciye para vermeli miyiz vermemeli miyiz diye gerçekten çok düşündüm. Bu kadar düşündükten sonra bir tanesini görüp eylemsiz kalmak ise içimi acıtmaya başlamıştı artık. O yüzden somut bir adım atıp bu konuda ne yapabiliriz diye araştırmaya başladım. Türkçe sitelerden dilencilere yardım konusunu araştırdığımızda genelde fetva siteleri çıkıyor. Dinimizde yeri tabi ki önemli, ama ben daha somut veriler arıyordum. Dilencinin doğru mu yalan mı söylediğini neye bakarak anlarız gibi… O yüzden fetva sitelerindeki öğrendiklerimi koydum cebime ve yabancı sitelerde araştırmaya devam ettim. Yurt dışında “homeless” olarak adlandırılan bu insanlara karşı nasıl davranılmasıyla ilgili bulduğum blog yazılarının ve forumların hemen hemen hepsini okudum. En sonunda dilencilere para verip vermeme konusunda nelere dikkat etmeliyiz konusunda bir yol haritam oldu. Özet bir şekilde sizinle de paylaşmak istiyorum.

Öncelikle dilencilere sadece “para verip vermeme” konusunu düşünürsek basit kalıyor. Asıl soru onlara “yardım edip etmemek” olmalı. Çünkü bazen para vererek onlara yarar sağlamak yerine zarar veriyor olabiliriz. Nasıl mı? Örneğin ailesi tarafından dilendirilen bir çocuğa para verdiğimizde aslında onun dilencilik hayatının sürekli devam etmesine yardımcı oluyor olabiliriz. Ailesi ondan para geldiğini gördüğü sürece onu dilendirmeye devam edecektir. Başka bir örnek olarak ise aslında karnım aç diye sizden para isteyen birine karnını doyursun diye para verdiğinizde o parayı tamamen yanlış yerlerde harcıyor olabilir. Dolayısıyla doğrudan para vermek bir çözüm değil aslında. Gerçekten bir dilenciye yardım etmek istiyorsak önce onun doğru söyleyip söylemediğini anlamalıyız.

Bunun için dikkat edebileceğimiz bazı kriterler var:

Gözlerinin ne anlattığı çok önemli

Eğer çok profesyonel değilse onun yalan söyleyip söylemediğini gözlerinden anlayabilirsiniz. Bir dilenci yardım istediği zaman gözlerinin içine bakın ve bazı sorular sorun eğer gözünü sağa sola kaçırıyorsa bir problem var demektir. Bulunduğu yere nasıl geldiğini sorun ve nerede oturduğunu sorun. Hangi dolmuş ya da otobüse bindiğini sorun. Eğer kendisi gelmiyorsa bunu açıklamak istemeyecektir ve ulaşımı konusunda yalan söyleyecektir. O zaman güvenemezsiniz.

Ayakkabılarının kalitesine bakın

İnsanları çok fakir olduğu konusunda kandırmak için eski kıyafetler giyebilir ama ayakkabı konusunda o kadar dikkatli değiller. Eğer çok pahalı bir ayakkabı giyiyorsa yine samimi değil. Çünkü hiçbir dilenci aldığı parayla kendisine ilk olarak pahalı bir ayakkabı almaz.

Erkeklerde saç ve sakal tıraşına dikkat edin

Sokakta dilenecek kadar yoksul birisinin hergün sinekkaydı tıraş olması gerçekten zor. Bunu düşünmek ve vakit ayırmak yoksulluktan sonraki aşamalarda olmalı. Çok zor durumda olduğunu iddia eden bir dilencinin bakımlı saçlara ve sakallara sahip olması güven vermiyor.

Kadınlarda öjeye dikkat edin

Bakımlı tırnaklarda aynı şekilde kadınlarda gerçekten dilenmeye ihtiyacı olup olmadığını sorgulatıyor.

Bu seçenekler bir dilencinin samimi olup olmadığını fiziksel olarak gösteren bazı kriterler sadece. Çok düşükte olsa bu özelliklere sahip olup tam tersi bir şekilde gerçekten yardıma ihtiyacı da olabilir. Bu konuda küçük bir anımı paylaşmak isterim.

Bir gün Ankara’nın merkezi Kızılayda arkadaşımla yürürken mendil açmış selpak satarken bir taraftan da hikaye kitabı okuyan bir çocuk gördük. Daha önceden oradan hızlıca geçerken de dikkatimi çekmişti bu çocuk ve aklımda yer etmişti. Yukarıda anlattıklarımın aksine kot pantolonlu ve temiz giyimli bir çocuktu. Gerçekten hikaye kitabını okuyor mu yoksa insanların ilgisini çekmek için okuyor numarası mı yapıp yapmadığını anlamak için uzaktan gözlemlemeye başladık. Tek dikkat ettiğimiz sayfaları düzenli bir şekilde çevirip çevirmediği idi. Eğer gerçekten okuyorsa belli aralıklarla sayfayı çevirmesini bekliyorduk ve tam olarak da öyle yaptı kafasını kaldırmaksızın sayfaları çevirerek düzenli bir şekilde kitabı takip etti… Yanına gitmeye karar verdik. Ne okuduğunu neden okuduğunu nereden geldiğini sorduk. Çocuğun verdiği cevaplar karşısında ayakta kalmak çok zordu, dizlerimizin ağırlaşmaya başladığını hissettik ve selpak sattığı üstgeçitin dibinde yanına oturduk… Sohbet etmeye başladık.

İsmi Abdurrahman idi. Orta ikiye gidiyordu. Babasının terk ettiği evde, sakat kardeşi ve annesi ile birlikte kalıyordu. Kardeşine bakmak için annesi evde kalması gerekiyordu o yüzden Abdurrahman’da ailesine bakmak için okul çıkışları selpak satmaya geliyordu. Hiç bu kadar mütevazi bir çocuk görmemiştim hayatımda. Sahip olduğu şeylerden o kadar mutluydu ki gözündeki ışık kalbimizi deldi geçti… Polis olmak istiyordu Abdurrahman. Çünkü polislerin onlara davranışını hiç sevmiyordu. Kaç kere yakalayıp elinden selpaklarını almışlardı, kötü davranmışlardı çünkü… İlginç bir şekilde yardım kabul etmiyordu Abdurrahman kendisi para kazanmak istiyordu. Anlattığına göre oradan geçen pek çok kişi ona yardım etmek istemişti, hatta tablet bile getiren olmuş ama kabul etmemiş. Diyordu ki “Ablalar yardım için telefonlarını kağıda yazıp veriyorlar bana ama ben istemiyorum. Çünkü ben bu kağıtları düşürürsem yerde telefonları kalır ve başkaları onları arayıp rahatsız ederler.” Bunları duyduktan sonra dilimiz tutuldu bir süre konuşamadık…

Bizim yardım tekliflerimizi de geri çevirdi. Yalvara yakara en sonunda yemek yemeye gitmeye ikna ettik ancak çayları onun ısmarlaması şartıyla… Giderken yan sokaktaki arkadaşını çağırmayı da unutmadı tabi. O gün dışı küçük ama içi büyük birisiyle tanıştık. Kızılay da her yolumuz düştüğünde gidip selam vereceğimiz bir arkadaşımız oldu. İsmi Abdurrahman idi…

Eğer bu yazıyı yatağında uzanırken son model akıllı telefonundan okuyorsan, yoksulluk ve fakirlik çok uzak kavramlar senin için de… Buna rağmen her birimiz hayatı yaşarken sanki dünyanın en dertli ve en mutsuz insanıymışız gibi yaşıyoruz maalesef. “Kendinize ulaşılamayacak hedefler koyun” diye öğütleyen kişisel gelişim uzmanlarının tavsiyeleriyle inşa ettiğimiz bir hayatımız var. Yıldızlara ulaşma gayretindeyken ayaklarımızın dibinde açan çiçekleri görmez olduk…

Dilenciler ile ilgili son bir kaç sözüm var. Yukarıda bahsettiğim tüm kriterleri bi kenara bırakın. En azından onları fark edin… Onlar yokmuş gibi davranmayın. Para vermeyecekseniz bile en azından kibarca hayır deyin. Gülümseyin… Güzel bir söz söyleyin. Bazen gönüllerine de yardım edebilir insan. Sizin düşmanınız gibi yaklaşmayın onlara. Bahsettiğim şeylere de dikkat edin ama eğer kalbiniz onun gerçekten muhtaç olduğunu söylüyorsa yardım edin. Sattığı selpaktan alın bir kaç tane. Yakındaki dönerciden bir döner alın mesela. Biliyor musunuz aslında onlara yardım ettiğinizde kendi ruhunuza yardım etmiş gibi oluyorsunuz. Yoksula verdiğiniz her şeyi aslında başka bir şekilde kendinize alıyorsunuz.

Sevgiyle kalın,
ABE

Bloga e-posta ile abone ol

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Bir Cevap Yazın