-- Diğer, Yazılar

İçimden Geldiği Gibi

Normalde blog yazılarımı yazmadan önce bir plan yaparım ve aktarmak istediğim düşünceyi en iyi şekilde yazmak için çabalarım. Paylaşmadan önce mutlaka bir kere daha okurum ve uygun bir başlık seçerim yazıma… Ama bu seferki öyle olmayacak. Akışına bırakıyorum. Tıpkı hayatta yaptığımız hatalarımız gibi yazım hatalarıyla dolu bir yazı okuyabilirsiniz. 

Bugün evde zaman geçirirken film arşivimi düzenlemeye karar verdim. Bilgisayardaki filmlerimi yedeklemek için dolabımın derinliklerinde bir harici disk buldum. Boyutunun kaç GB olduğunu bilmiyordum ve boş yer olup olmadığıyla ilgili hiç bir fikrim yoktu. USB kablosunu bilgisayarıma taktım ve otomatik açılan pencerede harici diskin dosyaları göründü. Bir kaç web site yedeği… lisans döneminden kalan bazı ders notları… ve birde fotoğraflar klasörü vardı. Her şey fotoğraflar klasörünü açmam ile başladı. Bu fotoğraflar yedek için kullandığım ne Dropbox klasörümde ne de Google Photos albümünde yer alıyordu. Fotoğraf makinesinin otomatik olarak adlandırdığı üzerinde hiç bir etiketin veya yapılmış yorumun bulunmadığı yüzlerce sıkıştırılmamış ve filtre uygulanmamış fotoğraf vardı. Çok eski yıllara ait fotoğraflar. Çok farklı yüzler. Çok farklı mekanlar…

Duraksadım. Filmlerimi aktarmayı tamamıyla unuttum. Tek tek fotoğrafları gezmeye başladım. Her bir fotoğraf karesi hafızamda bir anıyı oynattı. O anki konuşmaları hatırladım. Orada olduğumu hissettim. Şu anda yanından bile geçmediğim yerlerdeki yaptığım aktiviteleri hatırladım. Şimdi cesaret edemeyeceğim yerlere gittiğimi, hiç mantıklı gelmeyecek girişimlerimi hatırladım. En sonunda şunu fark ettim dostlar: yaşadığımız geçmiş o kadar geniş ve birbirinden farklı günlerden oluşuyor ki, bunlardan bir kaç tanesine takılıp, hayatımızı sürekli onları düşünerek yaşamak çok anlamsız…

Geçmişte yaşadığımız her şey, bugünümüze ışık tutuyor evet. Tecrübelerimize göre çiziyoruz geleceğimizi. Ama bunları takıntı haline getirdiğimizde umutsuz bir şekilde yaşıyoruz günlerimizi. Çoğu zaman yaşananların sonuçlarını düşünüyoruz, yaşadığımız süreçteki güzellikleri değil. Geçmişte bir çelik köprü yarışmasına katılmıştım, 2 hafta boyunca arkadaşlarla gece gündüz tasarımı ve analizleri yetiştirmeye çalıştık. Sonuç ise tamamıyla başarısızlık… Ön elemeyi bile geçememiştik. Ancak o 2 hafta boyunca arkadaşlarla yaptığımız o geyik muhabbetleri hatırladıkça mutlu oluyorum. Oysa bunları hep 2. plana itiyor zihnim. Yarışmanın sadece sonucunu kaydediyor adeta. Oysa aynı sonucu alacak olsak bile ben tekrar girerdim bu yarışmaya.

Yaşadığımız şeylerin sadece sonucunu hatırladıkça değersizleşiyor günlerimiz. Hafızamız kolaya kaçmak istiyor, anılarımızı zipliyor ve basit çıkarımları kaydediyor sadece. Onun oyununa gelmemeli, hatırlamalı güzel günleri ve anıları.

Sonuç odaklı değil süreç odaklı bir yaşam sürmemiz dileğiyle,
ABE

Bloga e-posta ile abone ol

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Bir Cevap Yazın