Bugünler, günlerin yavaş geçtiği günlerden. Eskiden göz kapatıp açıncaya kadar geçen saatler, şimdi gözümü kapatıp uyumama izin vermiyor. Bir dakika, 60 saniyeden daha fazlasına sahip sanki şu anda. Düşünmenin eylemin önüne geçtiği anlar bunlar. Konuşmanın, yazmanın ve yaşamanın önüne… Kendimizi keşfetmek üzerine yazdığım yazılardan oluşan blog sayfamdaki yazılardan birisi bu. Kendi sınırlarımı ve duygularımı keşfetmeye çalıştığım bir yazı.
Duygusal bir yazı paylaşmak istemiyordum bugün aslında. Çünkü burada okuduğun cümleleri hep senin hayatında bir yerlere dokunsun diye, üzerine düşünerek yazdım. Yapıcı olsun istedim yazdıklarım, herkesi düşünerek yazabileyim istedim ve bir olumlu etki yaratsın zihninde diye. Bu sefer paylaştığım şeyler eski yazılarımın konularından bağımsız. Yine de yazmak istedim, belki yazarken bende kendimden bir şeyler öğrenirim, ya da kendini bu satırların arasında bulan biriside benden daha iyi öğrenir diye.
Her zaman ortalama bir seviyede giden hayat yaşamıyoruz. İnişlerimiz, çıkışlarımız, kayboluşlarımız ve yeniden varoluşlarımız oluyor. Şu günlerde ben kendimi eskisinden çok daha derinden keşfettiğim günlerin içindeyim, hissediyorum. Nelere gücümün yetip, nelere yetmediğini keşfediyorum. Neleri değiştirebileceğim ve neleri değiştiremeyeceğimi anlıyorum. Nelere sahip olduğum ve nelere sahip olmadığımı düşünüyorum. İşte tam bu nokta da durdum bu yazıyı yazmadan önce. Hakikaten nelere sahibim? Nelere ne kadar sahibim? diye sordum kendime.
Mesela, benim dediğim eşyalara ne kadar sahibim? Arkadaşlarım, dostum dediğime ne kadar sahibim? Benim için en değerlisi, anneme ne kadar sahibim? Kelimeleri seninle buluşturan ellerime ne kadar sahibim? Ya da sahip miyim gerçekten? Gerçekten benim mi ki onlar, sahibim diyebileyim?
Şimdiye kadarki duygu dünyamdaki inişler ve çıkışların hep sahip olduğumu düşündüğüm şeylerin etkisiyle olduğunu fark ediyorum şu anda. Yeni bir şeyin bana ait olduğunu düşündüğümde, yani kazandığımda mutlu hissettim. Bir şey hayatımdan çıktığında ise kaybettim ve üzüldüm. Hemen hemen tüm hissettiklerim aslında sahip olmak ya da sahip olamamak üzerinden şekillendi.
Şunu soruyorum kendime, tamı tamına sahiplik nasıl olabilir ki? Ne kadar sımsıkı sarabilirim bana ait olanları? Ne kadar savaşabilirim kalması için bende? Her şeyin yok olacağının varlığını bilerek ne kadar süre sahip kalabilirim ki onlara?
Ne zamanki bir şeylere sahip olduğumu düşündüğümde, kaybetme duygusunu yaşadım. En küçük bir eşyadan, sevdiğim en değerli insana kadar.
Biliyor musun neyi fark ettim? Sahip olamayacağımızı anlamak için, sahip olmak gerekiyormuş aslında. Sahip olduğumuzu düşünmek ve sonra onu kaybetmek.
Ne taşıyabiliriz ki yanımızda, bu dünyadan ayrılırken? Sahip olduğumuzu düşündüklerimiz, bizi uğurlarken.
Ne kadar çok şeye sahip olursak, o kadar çok kaybediyoruz aslında. Sahib’imiz bizi uyarırken ve bizi beklerken…
Sevgiyle kalın,
ABE
Bence en etkileyici ve güzel paylaşımlarınızdan birisi.Günümüz insanları ne yazıkki bu akışın tam tersine ilerliyor hemde hızlı ve güçlü bir şekilde.
Maalesef öyle. Bizim içinde normal gelmeye başlıyor. Farkında olmamız lazım.
Aklıma bunlar geldi:
4 / NİSÂ – 131: Ve göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) Allah’ındır ve andolsun ki Biz, sizden önce kitap verilenlere de, sizlere de “Allah’a karşı takva sahibi olmalarını” vasiyet ettik (farz kıldık). Ve şayet siz inkâr etseniz bile, muhakkak ki göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) Allah’ındır. Ve Allah, Gani’dir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur), Hamîd’dir (övgü ve hamde lâyık olandır).
4 / NİSÂ – 132: Ve göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) Allah’ındır. Ve Allah, vekil olarak yeter.
Vaiz 5 – 10 (Tevrat): Parayı seven paraya doymaz, zenginliği seven kazancıyla yetinmez. Bu da boştur. 11 Mal çoğaldıkça yiyeni de çoğalır. Sahibine ne yararı var, seyretmekten başka? 12 Az yesin, çok yesin işçi rahat uyur, ama zenginin malı zengini uyutmaz. 13-14 Güneşin altında acı bir kötülük gördüm: Sahibinin zararına biriktirilen ve bir talihsizlikle yok olup giden servet. Böyle bir servet sahibi baba olsa bile, oğluna bir şey bırakamaz. 15 Anasının rahminden çıplak çıkar insan. Dünyaya nasıl geldiyse öyle gider, emeğinden hiçbir şey götürmez elinde. 16 Dünyaya nasıl geldiyse öyle gider insan. Bu da acı bir kötülüktür. Ne kazancı var yel için zahmet çekmekten? 17 Ömrü boyunca büyük üzüntü, hastalık, öfke içinde karanlıkta yiyor. 18 Gördüm ki, iyi ve güzel olan şu: Tanrı’nın insana verdiği birkaç günlük ömür boyunca yemek, içmek, güneşin altında harcadığı emekten zevk almak. Çünkü insanın payına düşen budur. 19 Üstelik Tanrı bir insana mal mülk veriyor, onu yemesi, ödülünü alması, yaptığı işten mutluluk duyması için ona güç veriyorsa, bu bir Tanrı armağanıdır. 20 Bu yüzden insan, geçen ömrünü pek düşünmez. Çünkü Tanrı onun yüreğini mutlulukla meşgul eder.