-- Yaşam, Yazılar

“Umursamıyorum” Demek Umursamaktır

Kafasına hiçbir şeyi takmayan insanları anlamakta hep zorlanmışımdır. Çok fazla düşünmeden hareket ederler ama bir şekilde işleri yolunda gider hep. Detayları düşünmezler, sonuçların ne olacağını hiç umursamazlar. Onlar gibi olmak istediğim zamanlar oldu. Dışarıdan baktığımda mutlu görünüyorlardı. Stressiz bir yaşamları varmış gibi geliyordu bana. Ancak onlar gibi olmaya çalıştığımda yapaylaştığımı farkettim. Çünkü düşünmemek ve umursamaz olmak, isteyerek yapacağımız bir şey değildi. Çünkü onlar bunu farkında olmadan yapıyorlardı…

Sizinde çevrenizde böyle insanlar vardır belki de, ya da kendiniz de böyle birisi olabilirsiniz. Biliyor musunuz ben hiçbir zaman öyle birisi olmadım. Olmayı denediğim zamanlar oldu. Düşünmemeye çalıştığım şeyler oldu mesela. Ama sonunda düşünmemeyi düşündüğümü farkettim… Ve yapmaya çalıştığım şeyin çok saçma olduğunu anladım. “Umursamıyorum” diyerek yaşadığımız şeyleri umursamamak elde değil gerçekten. Eğer bir şeyi umursamıyorsak, umursamamanın muhabbetini bile yapmazdık. Aklımızda olmazdı hiç.

Yapmaya çalıştığım şeyin yanlış olduğunu bir de şurdan farkettim: Aslında insan düşünen bir varlıktı. Problemlerini çözmek için düşünmesi gerekiyor ve doğru olan hamleyi yapması gerekiyordu. Öyle yaratılmıştı çünkü. O yüzden yaratıcımız akletmeyi ve düşünmeyi bu kadar vurguladı belki de Kitab’ında. Düşünmek O’nun bize verdiği bir güçtü aslında. Bundan kaçmak ya da aklımızı kullanmamak yapacağımız en büyük yanlışlardan biriydi.

Eğer sizinde umursamamak istemediğiniz şeyler varsa hayatınızda, arkadaşlarınızın “boşver çok düşünme artık” diyeceği cümlelerden uzaklaştırın kendinizi. Düşünmemek için çabalamayı bırakın. Gerçekten bu anlamsız… Bundan kurtulmak için doğru düşünce sistemini bulmalıyız. Eğer aklımızı yaratılış biçimine uygun kullanabilirsek, gerçek bilgeliğe ulaşabiliriz. O zaman zihnimiz, anahtar kilit ilişkisi gibi doğru bilgiyle birlikte hareket edebilir. Size şu anda %100 çalışan bir yöntem sunamam. Belki de hayatımızı adamamız gerekecek doğru düşünce biçimine ulaşabilmek için. Ancak bu yolda attığımız her adımın bizi sonsuz bilgeliğe ve mutluluğa götüreceğini biliyorum. Denemeye değer bence.

“Umursamıyorum” demek umursamamak değildir, aslında kaçmanın ta kendisidir.

Sevgiyle kalın,
ABE

Bloga e-posta ile abone ol

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Bir Cevap Yazın

  1. Burada “kafaya takmamak”tan ne anladığımız önemli sanırım. Bu konuya epey kafa yormuş birisi olarak paylaşmadan edemeyeceğim. Kafaya takmama yahut umursamama -adına her ne derseniz- durumu, düşüncelerimizdeki şeyler ile realitenin arasındaki farklar arttıkça, bu uçurum, daha fazla üzülmeye, zaman kaybetmeye, hayal kırıklığına ve dert sahibi olmaya neden oluyor, en azından benim için böyle. Tamam, dert sahibi olmak güzel; fakat nereye kadar? Üstelik dermana ulaşabilmek daha güzel. E nasıl olacak bu?
    İnsanların arasında dikkatimi en çok çeken grup, bebekler. Hayata geldikleri günden belli bir aşamaya kadar yapabilecekleri şeyler o kadar sınırlı ki… Ama bu durum onları ne kadar sıkıntıya sokuyor bilmiyorum. “Ben annemin sütünü nasıl daha lezzetli hale getirebilirim, biraz yağlı mı ne?”, “Bu bez işi çok sıkıntı bir çözüm bulmak lazım.” ya da küresel ısınma, ekonomik kriz, güç dengesi vs. gibi şeylere kafalarını yorduklarını sanmıyorum. Biz 5 dakika sonramız için dahi kafa patlatabilirken; onlar acıktıkları zaman, rahatsızlandıklarında, pişik olduklarında vs. sadece ağlıyorlar yahut bir şekilde tepki veriyorlar ve neticede anneleri veya ilgilenen kişiler vesilesiyle beslenmeden, şifadan, ihtiyaçlarından nasipleri geliyor. Şöyle dışarıdan bakınca bebekler, gerçek ortamda sadece imkanları ölçüsünde “sebepleri” yerine getiriyorlar. Gerisi onların dışında büyük bir makamca hallediliyor. Keşke bu mekanizmayı hayatımıza uygulayabilsek, bu güzel farkındalığı kaygılar içinde büyürken unutmasak. Gerçek şu ki; düşüncelerimiz bir deniz gibi olsa da her insanın gelişmeye, değişmeye müsait “sınırları” var. Ama o sınırlar var. “İnsan imkanlarının mahkumudur.” demiş haklının biri. Bu bilinç ile sebepleri imkanlar dahilinde yerine getirdikten sonra meseleyi Hududu Olmayan’a bırakmak, bırakabilmek, dilde değil kalpte, yani en samimi şekilde. Kendi penceremden bütün mesele bu…
    Bu hususta naçizane, 4 adımlı bir yol izliyorum. İlk olarak mevcut durum (aile, hastalık, sağlık, hayaller, iş, eş, dost, kavgalar, ayrılıklar, barışmalar, aklınıza ne gelirse) için düşündüğüm şeyleri,şunlar gerçek olsa dediklerimi yazıyorum. İkincide, yazdıklarım arasından ne kadarını hayata geçirebileceğime bakıp somut bir liste çıkarıyorum. Üçüncüde, somut listemdekiler için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Son olarak, elbette insanız, yapabileceklerimi tam yapıp yapmadığımı bilmiyorum; ama artık işi tüm eksiklerimle yaratıcıya bırakıyorum. Adım Hıdır, elimden gelen budur. Hepimiz Hıdır’ız.

    • Yönteminizi maddeler halinde yazarsak:

      1. Gerçek olmasını istediğin şeyleri yaz.
      2. Ne kadarını yapabileceğini tespit et.
      3. Tespit ettiklerin için elinden geleni yap.
      4. Yapamadıklarını yaratıcıya bırak.

      Tam olması gerektiği gibi. Gerçekten çok değerli bir katkı oldu bu. Teşekkürler!